“…seni esir alan o camdan gecelere ağıtlar yakmıyorum artık 
aşka ihanet eden asfalta, dahası üçüncü şahıslara 
kahretmiyorum adımlarının seni sürüklediği o yalancı b a h a r’a…” 
hatırlayamadığım kadar uzun zamandır düşünmüyorum seni 
unuttum, tıpkı istanbul’u ya da nefesimi sende unuttuğum gibi 
özlemini asmıyorum parmaklarımın ucundan kayan takvim yapraklarına 
akrebin yelkovanı kaç kez ağır aksak geçtiğini saymıyorum artık yokluğunda 
uyandığımda yüzümü yüzünle yıkamıyorum mesela ne zamandan beri 
silkeleyince harflerin gölgesini, gözlerimde bulamıyorum gözlerinin aksini 
üstelik bu aralar aynalarla da pek iyi değil aram 
onlar mı bana dargın, ben mi onlara kırgın bilmiyorum 
aslına bakarsan, sırf seninle değil sanırım kavgam 
içimdeki kadınlarla da savaşıyorum ya 
biliyorum 
ben kolay kolay iflah olmam 
her sabah sokak kapısında beni öptüğün de gelmiyor mesela aklıma 
merdivenleri seninle inmiyorum, tutmuyorum her basamakta elini 
hani ne zamandan beri sokaklarda bir başınayım 
her köşe başında sana rastlamıyor adımlarım 
sana varmıyor artık her kaldırım, ah yok sayamadığım 
şiirler yazıyorum kadınların şizofren taraflarına -hastalıklı duygulara- 
ikircikli oyunlar sahneleniyor zihnimin ulaşılmaz çıkmazlarında 
mevsimlerin anlamsızlaştığı günlüklere sığmaya çalışıyorum 
iki beden büyük geliyor huzur şakaklarıma 
artık yokluğunla kavrulmuyor içim-dışım, sesim-soluğum 
ne bozkırın koynunda uyandığımız sabahlar geliyor aklıma 
ne akdeniz’in dağlara yaslanan akşamlarına yazılmalarımız 
ne de umudu ıskaladığımız o haritasız zamanlar 
günden arta kalan susmaları taşıyorum durgun bakışlarımla akşama 
bakışlarımın sırtlanamayacağı kadar yorgun artık benim gibi zamanda 
akşamla gece arasını hiiç sayma, yazılıyorum en uzun susabilen mısraya 
ya rakıya yaslıyorum vuslatı ya da şaraba 
karanlık büsbütün çökünce umudun omzuna 
bırakıyorum kamburumu bir kucak yaşa saklanıp masaya 
kuytularında arınmaya çalışıyorum şiirin geceleri 
hatırlayamadığım kadar uzun zamandır seviyordum oysa seni 
sesinin buğulu tınısı gelmiyor aklıma, ne de böğürtlen kokusu 
/sahi, sesin nasıl da yeni toplanmış böğürtlen kokuyordu/ 
hiç düşünmüyorum teninin bahar rengini 
ne de çarşaflara bulaşan tutku dolu o ezgiyi 
/içimdeki kadın seninle dirilmişti hani…unuttum sanıyorsun değil mi/ 
oturuşun, yürüyüşün, kanepede uzanmış düş’ün 
hiç birisini ama hiç birisini düşünmüyorum artık 
aklıma düşmüyor olur olmadık zamanlarda bakışlarından içime yayılan aydınlık 
hele boynunun sıcaklığı, ah o sıcaklık, içimi esir alırdı ılık ve hep tanıdık 
o artık hiç zorlamıyor hafızamı ey usumda menekşeler açtıran aşık 
parmakların da hiç gelmiyor aklıma, içinde eridiğim avuçların gibi 
saçlarıma taktığın yıldızları saymıyorum bir bir gece olunca mesela 
yazdıklarını okumuyorum, okuyamıyorum 
/bir isim arıyorum içimdeki kargaşaya, bulamıyorum/ 
zülüflerime dokunuşunuysa çoktan unuttum 
isminin her harfini yazmıyorum uzun zamandır ne gökyüzüne ne gözlerime 
burnumda tütmüyor kokun, hani içime çekmelere doyamadığım 
sessizliğin ve içimi titreten nefesin, ellerin ve tenin 
aklımı kurcalamıyor uzun zamandır geceyi nerede bitirdiğin 
sızlamıyorum artık fotoğraflara düşen rengine gidişinin 
kıyametim olurdu o kuşların kanatları 
ama sen bunu bilmezdin 
göremezdin, ovayı kuşatan kimsesizliğimdi bulutlara dokunan gözlerin 
gelişin yeniden yaradılışı olsa da evrenin 
her defasında 
yine giderdin… / giderdin yine de 
/benim seni sevdiğim yerde 
aciz kaldı kelimeler ölesiye, ses aciz kaldı 
hükmünü yitirdi sevda zamanları 
yetmedi şiirler, kısırlaştı 
benim seni sevdiğim yerde 
sığmadı içimin kadınları evrene 
bütün putlar yıkıldı 
sadece sana secde etti hece/ 
hatırlayamadığım kadar uzun zamandır düşünmüyorum seni 
tıpkı hatırlayamadığım kadar uzun zamandır sevdiğim gibi...
ae/
16 yıl önce